ÇOCUKLAR ÜLKESİ


Acılarımız da, sevinçlerimiz de, hayallerimiz de çocukça. Başımıza gelen belaların nedenlerini anlayamadığımız gibi, sorumlularını da teşhis edip cezalandırmaktan aciziz.
Kendi hatalı davranışlarımızın hiçbir sonucunun olmayacağını zannediyor, sebebini yaratmadığımız ödüllere de kavuşmayı umuyoruz.

Hayat biçimimizde ciddi bir düzelme sağlamadan, örneğin bizden üç gömlek üstün AB'ye girebileceğimizi hayal ediyor, alınmayınca da bozulup güceniyoruz.



Aslında hiçbir gerçek önemi olmayan bir maçı kazanınca sokaklara dökülüyor, bütün dertlerimizi bir süre unutabiliyoruz.



İki yüzlülüğü binlerce kez tescil edilmiş siyasetçiler, otuz yıl önceki darbenin hesabı sorulacak diyerek koca koca solcuları bile kandırıp kendi cephelerine çekebiliyorlar.

Düpedüz kandırılmamıza (kriz teğet geçti, cari açığı vurgulayan bozguncudur, vb.) rağmen, bize bunları yapanları yüceltmeye, sanki bulunmaz hint kumaşıymışlar gibi başımızın üstünde taşımaya devam ediyoruz.

Başımızdaki tüccar yöneticiler askeri ve güvenlikle ilgili meseleleri yüzlerine gözlerine bulaştırınca şaşırıyor, neye öfkeleneceğimizi, hıncımızı nereden, kimden alacağımızı bilemiyoruz. Ölen evlatlarımızın birinci sorumlularina karşı gıkımız bile çıkmıyor.

Alkolik, dayakçı ve yalancı babasına yine de sevgiyle ve hayranlıkla bağlanan, bütün suçu kendisinde arayan çocuklardan farkımız yok.

Ama gidişata bakılırsa, daha uzuun bir süre çocuk kalacağız. Bırakılacağız demek daha doğru aslında. Zira akıllanırsak, bu şerefsizler kaçacak delik bulamayacaklar. Onlar da bundan korkuyorlar zaten.